AK Parti tarihinin en kritik yerel seçimini geride bıraktı. Başkan Erdoğan ilk MYK toplantısında yenilginin boyutunu ve derinliğini ortaya koydu: "Sadece oy kaybı değil, kan ve ruh kaybı da var."
Sonra da kimsenin sorumluluktan kaçamayacağının altını çizdi:
"Şahsım dâhil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım, 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz."
Aslında AK Parti'nin iktidara geldiği ilk yıllarda girdiği 2004 yerel seçimi hariç her yerel seçim zorlu geçti. Buna belki 7 Haziran 2015 genel seçimi de eklenebilir. Ancak hiçbirinde AK Parti ikinci parti olmamıştı. Bu yüzden son yerel seçim, derin bir tehlikenin ilk işareti oldu.
Başkan Erdoğan da bu tehlikeyi gördüğü için çok açık bir tespit yaptı:
"Ya hatalarımızı görerek kendimizi toparlarız ya da güneşi gören buz misali erimeye devam ederiz."
Arkasından da sanıyorum ilk kez içeriye yönelik çok sert bir uyarıda bulundu: "Nerede eksik, hata, kasıt ve ihanet varsa üzerine gitmek boynumuzun borcu."
Buraya bir nokta koyup seçime dönelim... Hayat pahalılığından emeklilere, aday belirleme yönteminden kampanyalara, seçim sonucunu etkileyen birçok parametre söylenebilir. Bu parametrelere her yerel seçimi, seçmenin iktidara karşı bir "uyarı" olarak kullandığı argümanını da eklemek gerekiyor. Ama bütün bunlar AK Parti'nin bu seçimdeki "irtifa" kaybını açıklamaya yetmiyor. Arka planda çok daha derin "ihanete" varan ve "siyasetle" ilişkili bir sorunu var ki Başkan Erdoğan "Esas bunlarla yüzleşilmeli" diyor.
Bir de AK Parti'nin dönüştürdüğü bir toplum var. İktidarda 20 yılı aşkın bir zamanı geride bırakan bir AK Parti gerçeğinden söz ediyoruz. AK Parti bu 20 yılda sadece altyapı, organize sanayi siteleri, barajlar, otobanlar, tüneller, köprüler ya da savunma sanayiinde büyük hamleler yapmadı aynı zamanda sosyolojiyi de değiştirdi. Çevreyi merkeze taşıdı, şehirleşmeyi hızlandırdı, toplumun büyük çoğunluğu şehirlerde yaşamaya başladı.
Ülkenin temel sorunları diye sayılan dindarların, Kürt ve Alevilerin sorunlarına dokundu ve toplumun yüzleşmesini sağladı. Her şey bir yana, birileri yok saysa da AK Parti ve lideri Erdoğan, bu ülke insanlarının her 10 yılda bir yapılan ve ülkeyi içe kapatan darbelere ve vesayet rejimine karşı direnmesinin önünü açtı ve kendisine güvenmesini sağladı. Bütün bunlar da öyle rahat yapılmadı. Derin kuşatmalar ve saldırılar altında yapıldı.
Bu süreç toplumu çok değiştirdi. Buna rağmen henüz ortak bir noktaya da gelinmedi ama şu görüldü: Toplum olan biten her şeyin farkında ve siyasi, kültürel, demokratik birçok yeni talebi var. Bu gerçek bütün partilerin önünde duruyor.
Bu yeni talepleri doğru okuyan siyasi partiler ayakta kalacak, okuyamayanlar Başkan Erdoğan'ın dediği gibi "güneşi gören buz misali eriyecek".
Bu açıdan AK Parti mevcut partiler içinde siyaset üretme kabiliyeti olan ve değişim potansiyeli taşıyan bir parti. Geldiğimiz noktada sıkıntılı bir zaman diliminden geçilse de AK Parti'nin önünde 4 yıl var ve bu 4 yılda çok şey yapılabilir. Ancak bunun yolu ise sevgili Haşmet Babaoğlu da yazdı, "AK Parti fabrika ayarlarına dönmeli" gibi geçmişin değil, geleceğin "ruhunu" yakalamaktan geçiyor. AK Parti'nin yetişmiş, farklı sosyolojilere seslenebilen "siyasetçi hamuru" taşıyan genç çok sayıda kadrosu var. Önlerinin açılması bile yeterli olabilir.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Mahmut Övür | AK Parti'yi ne bekliyor?